Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Bodrum Kalesi ilk çağda Zephyra ismi ile bilinen bir ada olup M.S. I.yy.' da
kara ile birleşen yarımada üzerine St. Jean Şövalyeleri tarafından 1261–1269
yılları arasında Menteşe Beyliğine bağlı Denizciler tarafından inşa edilen bir
Türk Kalesi üzerine yapılmıştır. 1403 yılında yapılan Ankara Savaşından sonra
St. Jean Şövalyeleri Mehmet ÇELEBİ' den İzmir' de yıkılan kalelerine karşılık
yeni bir kale yapmak üzere yer istemişlerdir. Mehmet Çelebi de Bodrum’da kale
yapma iznini St. Jean Şövalyelerine vermiştir. Avrupa’nın en önemli devletleri
500 yıl önce Saint Jean Şövalyeleri örgütü adı altında, kaleyi 1406 yılında
inşaa etmeye başlamışlardır. İnşaat 1522 yılı sonuna kadar aralıklarla
sürdürülmüştür. Fransız, İngiliz, Alman, İtalyan ve İspanyol kuleleri
bulunmaktadır.
05 Ocak 1923'de Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos seferi sonrasında Bodrum Kalesi
Osmanlıların eline geçmiştir. II. Abdülhamit zamanında 1895' yılında hapishane
olarak kullanılmaya başlanmıştır. 26 Mayıs 1915 yılında, İngiliz ve Fransız
zırhlılarının bombardımanından sonra terk edilmiştir. 1963 yılında Müze
Müdürlüğü olmuş, 06 Kasım 1964’de de ilk sergi salonu açılmıştır.
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Türkiye’nin tek, Dünyanın önemli Sualtı Arkeoloji
Müzelerinden biridir.
Bodrum Kalesi kareye yakın planlıdır. 180x185m ölçülerindedir. En yüksek yeri
deniz seviyesinden 47,5 m yükseklikte Fransız kulesidir. Kaleye Kuzeybatı
köşesindeki ilk kapıdan geçilerek girilir. İç kaleye kadar 7 kapı vardır.
Kalenin Kuzey ve batı yüzü çift duvarlıdır. Kuzey ve batı hendekleri Şövalyeler
döneminde asma köprü ile aşılmaktaydı. Kalenin batı tarafındaki kalın duvarlı
çatısı eğimli büyük yapı top koruganıdır. Bodrum Kalesinin tüm kuleleri ve
çeşitli mekânları sergi salonlarına dönüştürülmüştür.
AMPHORA SERGİLEMESİ
Müzedeki en büyük eser topluluğu amphoralardır. Dünyanın en büyük Doğu Akdeniz
amphora koleksiyonu Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır. Sergileme,
aşağı avluda bir sundurma altında gerçekleştirilmiştir. Amphora, Yunanca amphi
(iki taraflı) ve phoros (taşınabilir) sözcüklerinden oluşmaktadır. İki kulplu ve
taşınabilir olan dibi sivri bu testiler, antik devir ticaretinde şarap,
zeytinyağı ve kuru gıda maddelerinin taşımasında ve depolanmasında
kullanılmıştır.
Sergileme, M.Ö. XIV. yüzyıldan başlayarak günümüz testilerine kadar kronolojik
bir sıra ile sergilenmektedir. Sakız amphoralarının dipleri düğme tutamaklı
olup, boyunlarında adanın sembolü olan sfenks motifli mühür bulunmaktadır. Antik
çağda Sakız şarabı ünlüdür. Knidos amphoraları, M.Ö. III. Yüzyıl aittir. Kozalak
tutamaklıdırlar. Bu amphoralar sivri diplerinin verdiği olanakla antik çağda üst
üste istiflenerek taşınmışlar ve aynı biçimde sergilenmişlerdir. İstanköy
amphoraları, ikiz kulplarıyla tanınırlar. Kulplarında yengeç mührü
bulunmaktadır.
Roma amphoraları kalın geniş ağızlı, uzun boyunlu, ince gövdeli ve silindir
tutamaklıdırlar. Kartaca amphoraları, silindir gövdelidirler.
Bizans amphoraları, yuvarlak gövdelidir. Sergileme, günümüz Geyre yapımı testi
ile sona ermektedir.
Amphora sergilemesi, antik çağ ticaret merkezlerini gösteren harita, liman
yaşamı, şarap ve zeytinyağının nasıl yapıldığını anlatan resimlerle
desteklenmiştir.
HAMAM
Güney duvarına bitişik Türk Hamamı 1895 yılında hapishane döneminde yapılmıştır.
Yıkanmamakla övünen şövalyelerin temizlik anlayışına karşın, Osmanlıların
mahkûmlara sunduğu hizmeti göstermektedir. Hamam; giriş, soğukluk (soyunma),
sıcaklık (yıkanma) ve külhandan oluşmuştur. Ülkemizde ilk defa hamam malzemesi
kendi mekânında sergilenmiştir.
ŞAPEL VE M.S. VII: YÜZYIL DOĞU ROMA GEMİSİ
Şapel, şövalyeler tarafından 402–1437 yıllarında gotik tarzda, tek nefli olarak
inşaa edilmiştir. 1519–1520 yılları arasında İspanyol Şövalyeleri tarafından
onarılmıştır.
Kalenin Osmanlılar tarafından alınmasından sonra şövalyelerin şapeli, minare
eklenerek camiye çevrilmiştir.
Şapelde, Bodrum- Turgutreis-Yassıada’da batan M.S. VII. yy. Doğu Roma Gemisi
sergilenmektedir. Geminin kıç bölümü 1/1 ölçeğinde yapılmıştır. Baş bölümü ise
su altındaki şekliyle gösterilmiştir. Geminin ana yükü 900 kadar amphora içinde
taşınan şaraptır. Gemide bulunan en önemli eser, tunç kantardır. Üzerinde
geminin kaptanının adı ve unvanı bulunmaktadır. Kantar topuzu akıl ve adaletin
simgesi Tanrıça Athena büstü şeklindedir.
CAM SALONU
Cam Salonu, dikdörtgen planlı, kesik tonozlu bir yapıdır. Bu salonda, M.Ö. XIV.
yüzyıl ile M.S. XI. yüzyıl arasına tarihlenen çeşitli cam eserler
sergilenmektedir. Sağdaki ilk vitrinde M.Ö. XIV. yüzyıla ait Miken cam boncuk
dizisi ile Kaş Uluburun Batığı'ndan çıkarılan aynı devre ait cam külçeler yer
almaktadır. Diğer vitrinlerde Stratonikeia ve Kaunos gibi antik şehir
kazılarında elde edilen cam buluntular görülür. Salonun büyük bir bölümü ise,
M.S. XI. yüzyıla tarihlendirilen Serçe Limanı Batığı'nın cam koleksiyonunu
oluşturmaktadır.
Su altında arkeoloji kazılarının nasıl yapıldığını göstermek amacıyla, bu
salondaki nişlerden birinin içerisine bir akvaryum yerleştirilmiştir. Burada su
içinde M.S. IV. yüzyıl Erken Bizans Batığı Sualtı Kazısı 1/20 ölçeğinde
küçültülerek gösterilmiştir.
CAM BATIĞI
Burada Marmaris'in 24 mil kadar batısında, Bozukkale (Loryma antik kenti)
yakınlarındaki Serçe Limanı içinde bulunan ve Cam Batığı diye adlandırılan
gemiye ait buluntular sergilenmektedir. Kıyıya yakın bir yerde, 32 metre
derinlikte kum bir zeminde, iskele üzerine yatmış durumda olan batık gemi, Prof.
Dr. George F. Bass başkanlığında Türk ve Amerikalılardan oluşan bir ekip
tarafından 1977–1979 yılları arasında kazılmıştır. Geminin %25'i tamamen
çıkarılmıştır. Sancak kısmı tahrip olan gemi, yaklaşık 16 metre uzunluğunda 5
metre eninde ve 35 ton yükü taşıyabilecek kapasitededir.
Antik çağlarda gemiler, önce kaplama tahtaları çakılarak yapılıyordu. Bu gemi,
antik gemi yapımı ile modern gemi yapımı yöntemi (kaburga sistemi) arasındaki
geçiş döneminin en eski örneklerindendir. Serçe Limanı Batığı, günümüzde Bodrum
tersanelerinde uygulanan tekniğe yakın olarak inşa edilmiştir. Bu sistemde önce
ana omurga üzerine eğriler konularak teknenin iskeleti meydana getirilmekte,
sonra da kaplama tahtaları ile kaplanmaktadır. Geminin omurgası karaağaç,
kaburga ve kaplama tahtaları çamdır. Geminin yapımında ahşap ve bakır çivi
kullanılmıştır. İki direkli olduğu ve üçgen Latin yelken kullanıldığı
sanılmaktadır.
Su altında bozulmadan dolayı oldukça yumuşak durumdaki ahşaplar, önce tatlı su
havuzlarında iki yıl süre ile suyu sürekli değiştirilerek tuzundan
arındırılmıştır. Daha sonra "P.E.G." polietilen glikol 1400 "sentetik mum" ile
konservasyonu yapılmıştır.
XI. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen geminin ana yükünü oluşturan camlar en
az 200 değişik form göstermektedir. Sağlam cam kapların yanı sıra iki tona yakın
kırık cam külçeler de bulunmuştur. Bu gemiden çıkarılan amphoraların üzerlerine
Yunanca bir ismin ve harflerin kazıldığı görülmektedir. Amphoraların içinde
mercimek ve üzüm çekirdekleri bulunmuştur.
Serçe Limanı, cam batığı teknesi ve yükü T.C. Kültür Bakanlığı tarafından özel
olarak yaptırılan salonda sergilenmektedir. Salonun birinci bölümünde, sualtı
kazısı ile ilgili fotoğraflar, resimler ve panolar bulunmaktadır. Kazının
öyküsünü anlatan bir video filmi de gösterilmektedir. Geminin sergilendiği büyük
salon, sürekli %50 nem ve 22 derece ısıda tutulmaktadır.
YILANLI KULE (SAKLI MÜZE)
İspanyol Kulesi, alt kat girişinin sonunda bulunan yılan kabartması nedeniyle
"Yılanlı kule" olarak adlandırılmaktadır. Yılanlı Kule şövalyeler zamanında
revir odası olarak kullanılmıştır. Kulenin üst katında “Doğum- Yaşam -Ölüm”
anlatılmaktadır.
Kulenin alt bölümünde Amphora-Depo sergilemesi vardır. Amphoralar toplantı
salonunda oturur gibi yerleştirilmiştir. Toplantı başkanı amphoraların en
yaşlısı olan Kenan Amphorasıdır.
ALMAN KULESİ
Yılanlı Kulenin doğusunda görülen yarım yuvarlak kule Alman Kulesidir. Alman
kulesi, iç hendek duvarının üzerinde yer almaktadır. 1437–1440 yılları arasında
yapılmıştır. Alman kulesinin kuzey cephesinde, baklava dilimi motifi meydana
getirecek şekilde, dört madalyon yerleştirilmiştir. Madalyonların en üstünde
Vaftizci Yahya vardır. Madalyonların ortasında küçük bir Malta haçı işlenmiştir.
Alman kulesi, Ortaçağ şövalye yaşantısını yansıtacak şekilde düzenlenmiştir.
FORSALARIN TOPLU MEZAR SERGİLEMESİ
Alman kulesinin doğusunda “forsaların toplu mezarı” sergilenmektedir. Bodrum
Kalesi'ndeki İngiliz kulesi önünde 1993 yılında yapılan kazıda, Saint Jean
şövalyelerine ait 16. yüzyıl çöplüğü bulunmuştur. Bu çöplükte çok miktarda
hayvan kemikleri, seramik parçaları, kil ve deniz ürününe rastlanmıştır. Çöplük
içinde, toprak yüzeyinin 3,5 m. altında 13'ü toplu halde, bir tanesi de 20 metre
uzaklıkta, 14 adet forsa iskeleti görülmüştür. Forsaların ayakları prangalıdır.
Kazı sırasında iskeletlerin yanı sıra kemer tokaları, boncuklar, makaslar,
bıçaklar ve sikkeler ortaya çıkmıştır. Gümüş sikkelerden 4 tanesi 1503–1512
yılları arasında şövalyelerin üstad-ı azamı (devlet başkanı) olan Fransız Emery
d'Amboise'e aittir. Kazıda bulunan sikkelerden forsaların toplu öldürülmesi
olayının Emery d'Amboise (1503–1512) döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu salonda, toplu mezarın bir bölümü, bulunduğu yerden komple alınarak
sergilenmiştir. Kazıya ait bilgi ve fotoğraflar da bulunmaktadır.
ZİNDAN
Kalın sur duvarlarının çevrelediği iç hendekte iki kule vardır. Bunlar, Gatineau
ve Caretto kuleleridir. Caretto Kulesi, Üstad-ı azam Fabrico Del Caretto
(1513–1521) adına yapılmıştır. Gatineau Kulesi ise kule komutanlarından Jacques
Gatineau tarafından yaptırılmıştır (1512–1514). Gatineau kulesi top mazgalları
kapatılıp, hava bacaları tıkandıktan sonra, 1513–1522 yılları arasında zindan
(işkence odası) olarak kullanılmıştır. Zindana 23 basamakla inilmekte ve içeri
girildiğinde, kapı önündeki balkondan işkence odası izlenmektedir. Sol ve sağ
duvarlar içinde eski top mazgalları hücreye dönüştürülmüştür. Her hücre üzerinde
hava bacası vardır. Sol taraftaki ilk baca, arma ile kapatılmıştır. Odanın
kuzeybatı köşesinde darağacı çukuru, çukurun önünde tabutluk, yerde prangalı
gülle, duvarda prangalı kelepçe ve tavanda asılı darağacı kafesi görülmektedir.
Burada yer alan manken, zindancı başı ve mahkûmlar ışık oyunları ve seslerle
ilgi çekmektedir.
TEKTAŞ BATIĞI
Çeşme’nin güney doğusunda Tektaş Burnu’nda 1996 yılında Sualtı Arkeoloji
Enstitüsü’nün (INA) yaptığı araştırma sırasında M.Ö. V. yüzyıla ait bir batık
bulunmuştur. Batığın kazısı 1999- 2001 yılları arasında Prof. Dr. George F. Bass
başkanlığında bir ekip tarafından yapılmıştır. M.Ö. 440–425 yıllarına
tarihlendirilmiştir. 38–43 m. derinliktedir. Akdeniz’de Klasik döneme ait kazısı
yapılan tek batıktır.
Tektaş Burnu Batığı, Ionia kıyılarında bölgesel ticaret yapan bir teknedir.
Geminin ana yükünü şarap, reçine, sığır eti taşıyan 200’den fazla amphora
oluşturmaktadır. Batıkta geminin gözleri (ophtalmoi) olduğu anlaşılan 2 adet
mermer diskin bulunması ilginçtir. Antik Çağda denizciler gemilerini tehlikeli
sularda yollarını görmelerine yardımcı olmaları için bu gözlerle süslerlerdi.
ÖDEMİŞ -GÖLCÜK GÖLÜ KÜTÜK KAYIĞI
Ödemiş-Gölcük’te 2001 yılı Eylülünde kuraklık nedeniyle göl suyunun normalin iki
metre altına inmesiyle, iyi korunmuş bir kayık ortaya çıkmıştır. Kayık bir
kestane ağacının gövdesinin içinin oyulması ile yapılmıştır. 4.36 m.
uzunluğunda, 0.70 m. genişliğinde, 0.54 m. yüksekliğindedir. M.S. XIII. Yüzyıla
tarihlendirilmiştir. Gölde, balıkçılık ya da nakliye işlerinde kullanıldığı
düşünülmektedir.
KARYALI PRENSES SALONU
1989 yılında, Müzemiz uzmanlarınca yapılan bir temel kontrolü sırasında lahit
mezar bulunmuştur. Lahit içindeki iskeletin kafatası, İngiltere Manchester
Üniversitesi, Tıpta Sanat Bölümü'ne götürülmüştür. Burada görevli Dr. Richard
Neve ve ekibi ile üniversitenin arkeoloji müzesi sorumlusu Dr. John Prag
tarafından etlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. Bu soylu kadın önceleri
müzemizce, "Karyalı Prenses" diye adlandırılmıştır.
Karyalı Prenses’in buluntuları Labranda'daki Şölen evi (ANDRON B) benzeri inşaa
edilen salonda sergilenmektedir. 2400 yıl önceki, şölen ortamı ve mobilyalar
gösterilmektedir. Sütunların taşıdığı lento üzerinde, Kraliçe Ada'nın yaşamı,
çizgi roman tekniği ile betimlenmiştir. Odanın sağında kraliçenin yekpare taştan
oyulmuş lahit bulunmaktadır. Lahit içinde kraliçeye ait iskelet ve yanında her
nasılsa lahit’e girip de çıkamayan fare kemikleri de sergilenmektedir. Lahitten
sonra görülen küçük niş içinde mezar odası ile lahit arasında bulunan siyah
sırlı, yonca ağızlı bir kap (oinokhoe) sergilenmektedir. Ölen kişinin olasılıkla
en sevdiği kaptır.
Karyalı Prenses’in etlendirildikten sonraki görünümü, dar kenardaki niş içinde
tüm görkemi ile karşımıza çıkmaktadır. Ham ipekten dikilen peplosu (tek parçadan
oluşan elbise) üzerine altın süslemeler, kuşak üzerinde mavi boncuklar
bulunmaktadır. Kraliçe Ada'nın kemikleri üzerinde Prof. Berna Alpagut inceleme
yapmıştır. Buna göre kadın 40 yaşlarında ölmüştür. Birden fazla doğum yaptığı
anlaşılmıştır. 32 dişi mevcut halde bulunmuştur. Diş kesitini inceleyen Prof.
Whittaken'e göre diş yaşının 44 (+-6) olduğu saptanmıştır. Karyalı Prenses’e
yaklaşıldığında, tüm salon aydınlanmakta ve nişler sergi vitrinine
dönüşmektedir. Kraliçenin üç yüzük, iki bilezik, altın taç ve iki kolyeden
oluşan takıları, görülmektedir. Aynı zamanda antik çağ Anadolu müziği
duyulmaktadır. Karyalı Prenses Salonu, ziyaretçileri buluntularla M.Ö. IV.
yüzyıla götürmektedir.
İNGİLİZ KULESİ
İngiliz kulesi, kalenin güne-doğu köşesindedir. Kulenin temelleri ana kaya
üzerine oturmaktadır. Üç katlı olan kulenin batıda sur dışında, kuzeyde iç
kalede olmak üzere iki girişi vardır. Batı duvarı üzerinde Arkaik Devre
tarihlendirilen bir aslan vardır. Bu aslan nedeniyle kuleye halk arasında
aslanlı kule denmektedir. Aslanın üzerinde İngiliz Kralı IV. Henry'nin
(1399–1413) kraliyet arması bulunmaktadır. Kuleye iner kalkar bir köprüden
girilmektedir. Ziyaretçi, kapıdan adımını attığı andan itibaren kendini başka
bir çağda bulur. İngiliz kulesinin üst katı, 500 yıllık bir geçmişi yansıtacak
şekilde düzenlenmiştir. Zaman, zaman leydi ve şövalye giysili görevliler
ziyaretçileri karşılamakta, konuklara ikramlarda bulunmaktadır. Salon mumlarla
aydınlatılmakta, tütsü yakılmakta ve çağın müziği çalınmaktadır. Böylece beş
duyu organına hitap eden bir sergileme burada gerçekleştirilmiş olmaktadır.
Sağ üstte üstad-ı azamların armaları görülür. Solda ise Selçukluların
Osmanlılara verdikleri sancaktan başlayarak, Osmanlı Türklerince XVI. yüzyılda
donanmada kullanılan üç hilalli yeşil sancak ve Türk bayrağının son şeklini
almasına kadar süren 300 yıllık dönemdeki bayraklar yer almaktadır.
Her iki karşılıklı köşeye birer korsan bayrağı asılmıştır. Siyah zemin üzerine
kuru kafa resmi işlenmiş olan Hıristiyan Korsan Bayrağı, kırmızı zemin üzerine
pala sallayan kol ve kuru kafa resmedilmiş olan da Türk Korsan Bayrağı'dır.
Türk Bayrağının tam karşısındaki duvarda asılı sancak, II. Orduyu Hümayun’a
mensup nizamiye 66. alayının, III. taburunun Hicri 1318 tertipli 45 neferin
Ankara Hacı Bayram Veli Camii Şerifi'ne yadigârlarıdır. Sancak üzerinde dualar
ve ortada Osmanlı Türklerinin amblemi vardır.
Kapının karşısındaki duvarda 1498-1499'da kale komutanlığı yapmış İngiliz
şövalyesi Thomas Docwra’nın sancağı bulunmaktadır. Kırmızı zemin üzerine beyaz
haçlı bayraklar ise Saint Jean tarikatına aittir.
Bu kule 1915 Fransız bombardımanında büyük hasar görmüştür. Restorasyondan sonra
sergi salonu olarak düzenlenmiştir.
GEÇ TUNÇ ÇAĞI BATIKLARI
Salon üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde, M.Ö. XII. yüzyıl Gelidonya
Burnu Batığı ile, M.Ö. XVI. yüzyıl Şeytan Deresi Batığı eserleri
sergilenmektedir.
Bu bölümün sol tarafında, dünyanın ilk bilimsel sualtı kazısından çıkarılan
eserler bulunmaktadır. Bu batık, bilim adamlarına sünger teknesi sahibi Kaptan
Kemal Aras tarafından gösterilmiştir. Batığın kazısı 1960 yılında George F. Bass
tarafından yapılmıştır. Bu, bir tüccara ait Suriye ticaret gemisidir. Batıktan
çıkarılan buluntular, o dönemin ticaretini bize anlatmaktadır. Gemi, Kıbrıs'tan
yüklediği bakır külçelerle birlikte Antalya-Finike-Gelidonya Burnu, Beş adalar
mevkiinde batmıştır.
Birinci salonun sağ tarafında görülen büyük küpler (pithos) ve amphoralar
süngerci Cumhur İlik tarafından Sualtı Arkeoloji Enstitüsüne (INA)
gösterilmiştir. 1975 yılında Prof. Dr. George F. Bass tarafından batığın kazısı
yapılmıştır.
İkinci bölümde M.Ö. XIV. yüzyıl Uluburun Batığı gemisinin kesiti 1/1 ölçeğinde
yapılarak gösterilmiştir. Kesitin altında, batığın sualtındaki dağılımı,
bulunduğu şekliyle sergilenmiştir. Üçüncü bölümde Kaş Uluburun Batığı kazısından
çıkarılan çeşitli eserler görülmektedir.
İkinci salonda Kaş-Uluburun Batığı, limanda ve sualtında gösterilmiştir. Dünya
müzeciliğinde ilk defa böyle bir sergileme gerçekleştirilmiştir. Bu gemi, 1982
yılında Bodrumlu süngerci Mehmet Çakır tarafından gösterilmiştir. Bu tekneye ilk
bilimsel dalış 1982 yılı Ekim ayında Müzemiz Müdürlüğünden bir ekiple
yapılmıştır. Batığın kazısı, Sualtı Arkeoloji Enstitüsünce (I.N.A) önce Prof.
Dr. George F. Bass, sonra Dr. Cemal Pulak başkanlığında 1984–1994 yılları
arasında yapılmıştır.
Geminin yükü 44–61 m. derinliğe yayılmıştır. Yaklaşık 15 m. uzunluğunda, sedir
ağacından yapılmıştır. Uluburun gemisinin taşıdığı zengin yükün büyük bölümünü
hammaddeler oluşturmaktadır. Yaklaşık 10 ton ağırlığında saf bakır külçeler
halinde taşınmıştır. 1 ton kadar da saf kalay külçeler ele geçmiştir. Tunç
alaşım kalay ve bakırın 1/10 oranında karıştırılmasıyla elde edilir. 150’den
fazla bilinen en eski cam külçeler Uluburun gemisinde bulunmuştur. Abanoz ağacı
kütükleri, su aygırı dişleri, deve kuşu yumurtaları hammadde olarak taşınan
diğer malzemelerdir. Üç değişik boydaki amphoralar içinde menengeç reçinesi, cam
boncuklar, zeytin taşınmıştır. Hammaddelerin yanında batıkta işlenmiş ürünler de
bulunmuştur. Yağ kandilleri, kâseler, kalay kaplar, mataralar, fayans içki
kapları batıktan bulunan diğer malzemelerdir. Batıkta, Kenan Ülkesine ait zengin
bir mücevher grubu ortaya çıkarılmıştır. Kişisel mühür ya da nazarlık olarak
kullanılan Mısır skarebeleri arasında Mısır firavunu Akhenaten’in karısı
Nefertiti’nin (M.Ö. 1376–1358 veya M.Ö. 1339–1327) altın mührü bulunmaktadır.
Geminin Nefertiti’nin hüküm sürdüğü dönemden sonra battığı düşünülmektedir.
Skarabe batıkta hurda mücevherat yığını arasında bulunmuştur. Gemide, Babil,
Suriye, Filistin kökenli silindir mühürler bulunmuştur.
Fildişi kozmetik kutuları, boncuklar, deniz kabuğu yüzükler, Kulpsuz altın bir
kupa, başı, boynu elleri ayakları altın varakla kaplı tunç tanrıça heykelciği
(geminin koruyucu tanrıçası?), Kenan ve Myken kökenli kılıçlar, yakın doğu
kökenli silahlar, bronz aletler, Suriye-Filistin kökenli zoomorfik terazi
ağırlıkları ve geometrik ağırlıklar, fildişi menteşe ile tutturulmuş, ahşap yazı
levhası, balık ağı kurşunları geminin yükünün zenginliğini göstermektedir.
Uluburun Gemisi son yüzyılın en önemli buluntu topluluklarındandır. Batıkta
bulunan sedir ağacından dendrokronolojik yöntemle M.Ö. 1305 yılına
tarihlendirilmiştir.
KOMUTAN KULESİ
I.Dünya Savaşı’nda Türkiye; Avusturya ve Bulgaristan’la birlikte müttefik olan
İngiltere, Fransa, Rusya, Yunanistan ve sonra İtalya’ya karşı savaşa
girmişlerdir. Müttefikler, Bodrumluların Alman deniz Bodrum Limanında ve
teknelerde araştırma yapmaya karar verirler. 25 Mayıs 1915 günü Fransız
Kruvazörü Bodrum açıklarına demir atar. Jandarma Komutanı Yüzbaşı Rıfat Bey,
İbrahim Nezihi Bey’e Fransız Dubleks zırhlısının arama amaçlı çıkartma
girişimine karşı Bodrum’u koruma görevi verir. Fransızlar limana üç kez asker
çıkarmaya çalışırlar. Üçünde de başarısızlığa uğrarlar. Geride birçok ölü ve
tutsak bırakan Fransızlar, kaleyi ve Türk mahallesini topa tutarak Bodrum’dan
ayrılırlar.
Kalenin güney-batı ucundaki kule restore edilerek, İbrahim Nezihi Bey’in şehit
düşmesinin 77. yıldönümünde 1999 yılında onunla birlikte Bodrum’u savunan
Yüzbaşı Rıfat Önal ve Kaymakam Faik Üstün’ün anısına hazırlanmıştır.
.
Komutan Kulesi’nin üst katı, Komutanın odası, alt katı yatakhanesi olarak
düzenlenmiştir.
Bodrum sualtı Arkeoloji Müzesindeki tüm sergilemeler çağdaş müzecilik anlayışı
içinde yapılmıştır.