Yazı Değişikliği ve Atatürk'ün Titizliği

YAZI DEĞİŞİKLİĞİ VE ATATÜRK'ÜN TİTİZLİĞİ

ATATÜRK ile yaptığımız üç İstanbul seyahatinden birincisi harf inkılabına tesadüf eder. ATA, İstanbul''a gelir gelmez, bütün maiyet erkânına ve huzuru mutad zevata, hizmet edenlere, yazı makinesiyle çoğaltılmış birer alfabe dağıtarak, yeni Türk yazısının çabuk öğrenilmesini emretmişlerdi. Bu alfabe dağıtıldıktan bir iki gün sonra, müzâkere ve imtihanlar başladı. Evvela salona konulan yazı tahtası başında, sofracıdan, huzurumutad zevata kadar, herkes yazılı imtihana tâbi tutuldu. Yazılı imtihanın mevzuu, Karadeniz marşıydı.

Karadeniz Karadeniz
Gelen düşman değil biz
Yarım asır beklediğin
Barbaros'un hafidiyiz
Onun sana selâmı var
Diyor ki düşmanın ne canı var
Kovsun onu sularından
Orda Türk sancağı var.

Hepimiz önümüzdeki kâğıtlara yazmaya başladık. Gerek bizim arkadaşlardan, gerekse hazır bulunan zevatdan, lâtin harflerini bilenler, kolayca ve çabuk derslerini yazdılar. Fakat bilmeyenlerin önünde bir tek harf bile yazılı olmadığı görülüyordu.

ATATÜRK, ilk olarak Santûrî Zühdü Bardakoğlu arkadaşımızın kâğıdını istediler.

Kağıda göz atan ATA Bardakoğlu'na:

- Karadeniz kelimesi nedir? diye sordu.

- Mürekkep isimdir efendin.

- O halde neden iki kelime olarak yazdın?

ATATÜRK, etrafına karşı son derece müşfik, son derece nazik ve hatırşinas idi. Çok ender öfkelenir ve öfkelendiği zamanda bile babaca, hatta şaka yapar gibi darılırdı. Nitekim saraya ilk gittiğim gece, avizelere elektrik enerjisi veren kordona basarak, salonun kısa bir süre karanlıkta kalmasına sebep olduğum zaman, ATA'dan azar beklerken o:

- Bizim çocuklar, saraya alışkın değildir, kusurlarına bakmayınız, diye misafirlerine beni mazur göstermişlerdi.

Oysaki, Zühdü Bardakoğlu'na adam akıllı çıkıştılar. ATA'nın üzülmesi, arkadaşımızın azarlanması bizi, özellikle Bardakoğlu'nu çok mahzun etmişti. Halbuki arkadaşımız ATA'nın bir çok imtihanına maruz kalmış, bilhassa Roma tarihinin karışık bahisleri üzerinde ve santur'un tarihi hakkında geçirdiği imtihanlarda ecel teri dökmüş, fakat böyle bir azara maruz kalmamıştı.

Bu akşam ATATÜRK'ün bu hareketi Zühdü'yü çok üzdüğünden, ağlayacak gibi olmuştu. Bu anda ATA'nın bir hâli gözümden kaçmadı. Zühdü'nün yüzüne bakarak, masada oturanlardan birinin önündeki kâğıdı işaret etmekteydi o tarafa baktım hakikaten kâğıdın üzerinde bir tek harf bile yoktu ve sahibi Zühdü'den de daha perişan. Anladık ki ATA Zühdü'ye hitabediyormuş gibi bu zatı hedef tutuyordu.